Tüm filmler politiktir, ancak her film aynı tarzda politik değildir.Mike Wayne

Başlarken;

Başlarken;
Sinemanın her türünü kapsayan ama özellikle en az gündeme gelen türü sayılabilecek politik sinemayı açıklamak, sinema dünyası hakkında güncel bilgilere ulaşılabilirliği sağlamak ve bu bağlamda fotoğraf, film bilgileri, eleştiri yazıları, akademik bilgiler, yayımlanan kitaplar vs. paylaşımını sağlamak amacıyla kurulmuş bir blogdur.

7 Ocak 2012 Cumartesi

KİTAPLIK NO:10


Ertan Yılmaz, Filmde Yöntem ve Eleştiri, De Ki Yayınları, 2011, 380 s.

Eski kuramların dikkatle değerlendirilmesi, yeni kuramların formüle edilmesi için gerekli olan hazırlık çalışmasının bir parçasıdır. Tıpkı sinema sanatının geçmişin çalışmalarının yeniden incelenerek canlanması gibi, sinema kuramları da geçmişteki düşüncelerin yeniden incelenmesiyle canlanabilir. Eski kuramların sınırları ve zayıflıkları kaçınılması gereken yolları gösterir, tıpkı onların başarılarının, ilavelerle genişleyerek, yeni bir kuramın dikkate almak zorunda olduğu sorunları ve öğretileri gösterdiği gibi.

KİTAPLIK NO:9

Butler, Andrew, M., Film Çalışmaları, Çev:Ali Toprak, Kalkedon Yayınları,2011

Bu, film ve bir filmi oluşturan araç ve temel öğelere ilişkin ilk fikirlerden yönetmenler, yıldızlar, filmin ulusu ya da türüne odaklanan yaklaşımlara; Marksist, psikanalitik, göstergebilimsel, feminist ya da queer gibi farklı eleştirel film yaklaşımlarına varıncaya değin farklı film anlayışları hakkında tartışma yürütmenize yardımcı olacak bir kitap. Düşünceler arasında açık örtüşümler söz konusudur; dolayısıyla, kimi zaman bir kuramı bir bölümden diğerine takip etmeniz gerekecek. Yer yer yinelemelerle karşılaşacaksınız.

Şüphesiz ki, filmleri anlamak üzerine yazılan tek kitap bu değil, ancak diğer kitapların birçoğu sanat açlığınızın cefasını çekmeye gönüllü olduğunuzu varsayarak sessiz sinemanın orta çağındaki dört saatlik Leh epiklerini incelemenize sunar. Oysaki bu kitap Reservoir Dogs [Rezervuar Köpekleri] (1991), Seven [Yedi]
(1995), Pi (1997) ve Fight Club [Dövüş Kulübü] (1999) gibi yakın geçmişin ilgi çekici filmlerini izlediğinizi ve kavramları anlayıp bunlara uyarlayabileceğinizi varsayıyor. Teorileri pratikte gördüğümüzde, sessiz sinemanın orta çağındaki dört saatlik Leh epikleri olmaksızın da filmi anlayabileceğiz...

KİTAPLIK NO:8

Uğur Kutay, Sinema-politik/Sosyo-Semiyoloji Notları, Es Yayınları, 2011

Bir isim duyduğumuzda görsel belleğimiz devreye girer. 'Bir an' bile denemeyecek kadar kısa sürede, adı geçen kişinin yüzü başta olmak üzere fiziksel varlığına dair ayrıntıları gözümüzün önüne getirir, düşünce üretimini bu görsel çağrışımlar üzerinden sürdürürüz. Bu algısal süreç, nesne ya da yapıt isimleri için de geçerlidir. Böylece bir düşünce ya da kavramı, algı evrenimizdeki sinema perdesine yansıttığımız görüntüler sayesinde daha somut kılarız.Ama görüntü olgusu gündelik hayatımızda hiç de bu kadar somut değildir; uçucudur, geçer gider. Hele sinematografik görüntüyle ilişkimiz daha da kötüdür: 21. yüzyılın 'sürekli film izleyen insanlar'ı olarak, son derece zorlu bir üretim süreci sonunda ortaya çıkan bu görüntüleri, o filmleri ne kadar benimsemiş olsak da basitçe tüketip geçeriz.

KİTAPLIK NO:7

Sergei Mihailoviç Eisenstein, Sinema Dersleri, Türkçesi : Engin Ayça, Kitaplığı, 2006, 192 s.

Sovyetler Birliği'nin en büyük sinemacılarından Sergei Mihailoviç Eisenstein'ın "Sinema Dersleri'', öğrencisi Vladimir Nijni'nin derslerde tuttuğu notlardan oluşuyor. Eisenstein'ın sinema eğitimi verdiği öğrencilerle soru-cevap yöntemi üzerine kurulan kitap, sahne tasarımı tekniklerinden, bir kitabın ya da öykünün filme
nasıl aktarılacağından, sahneye koyma, sahne üzerinde planlama, çekim teknikleri ve oyunculuk gibi sinemasal sahneleme üzerine derslerden oluşuyor.

Sinema yönetmenliğinden önce hem ABD'de hem de SSCB'de dekor hazırlayan, sessiz ve sesli sinema dönemlerinde mesleğin tozunu yutmuş Eisenstein'ın derslerinde
öğrenciler, usta yönetmenin sinemaya kazandırdığı yenilikleri öğrenmenin yanı sıra, Eisenstein'la birlikte Balzac'ın "Goriot Baba''sından Dostoyevski'nin "Suç ve Ceza''sına, Haiti'deki ayaklanmayı anlatan "Dessalines''den "Potemkin Zırhlısı''na, sahnelemenin senaryolaşma aşamalarını, çerçevelerin kullanımını deneme-yanılma yöntemiyle öğreniyorlar.Eisenstein ve Sinema DersleriEisenstein 1898 yılında Rusya'da dünyaya geldi. Üniversitede mimarlık eğitimi alırken Kızıl Ordu'ya katıldı. Devrim gerçekleştirilince savaşa katılan öğrencilere verilen haktan yararlandı ve tiyatro eğitimi almak için Moskova'ya gitti. Bir süre Arena Tiyatrosunda temsiller vermekte olan, Valeri Pletynov yönetimindeki Proltkult'ta (Halk Tiyatrosu) dekorculuk ve yönetmen yardımcılığı yaptı. Bir süre sonra ise oyun yönetmeye başlamıştı. Eisenstein'ın asıl amacı sinema filmi yönetmekti.Eisenstein ilk filmi Grev'i (Staoçka 1924) çekmeden önce Griffith'in Hoşgörüsüzlük filmini uzun süre inceledi. Lef adlı dergide kurguya ilişkin ilk kuramı olan "çarpıcı kurgu"yu yayımladı.

Eisenstein kuramını bunun üzrine kurmuştur; "bir araya getirilen planlar arasındaki etkileşim, bir otomobilin motorundaki patlamalara benzetilebilir. Patlamaların otomobili yürütmesi gibi, dinamik bir kurguda filmecanlılık verir." Eisenstein, ilk filmi Grev de dahil olmak üzere yönetmenlik hayatı boyunca bu ilkelerle film çekmiştir. Böylece çizgisel anlatıma dayanan Amerikan kurgu anlayışından ayrılmış oluyordu. Eisenstein'ın bireysel bir öykünün çizgisel anlatımına uygun olmayan kurgu kuramı, toplumsal dramlar için tasarlanmıştı. Çünkü Eisenstein'ın sineması bireyin yerine toplumu ele alıyor, bireysel kahramanlar yerine kitleyi kahraman olarak kullanıyordu.Eisenstein ilk filmi olan Grev'de çarlık dönemindeki bir fabrikada yapılan grevi ve çarın askerlerinin silah kullanarak grevi bastırma girişimlerini ele alır. Film,
iktidarın ajan kullanma ve kaba güce başvurma yöntemlerini gösterirken, işçi sınıfının gücünü vurgular. Bu film, sinema tarihine ilk kez başrolü oyuncu yerine kitleye vermesiyle tarihe geçmiştir.

Eisenstein'ın Grev filminden bir yıl sonra çektiği Potemkin Zırhlısı (1925) yalnız sessiz sinemanın değil, sinema tarihinin en önemli filmlerinden biridir. 1958 yılında sinema tarihçileri
tarafından sinema tarihinin en iyi filmi seçilmiştir. Film 1905 yılında gerçekleşen toplumsal hareketi anlatır. Potemkin zırhlısındaki görevli denizcilere kurtlu etlerin yedirilmek istenmesi sonucunda gemide çıkan ayaklanmayı ve bu süreçte yaşanan olayları anlatmaktadır. Film birbirinden bağımsız gibi duran ama çarpıcı bir kurguyla birbirine ilintilenmiş beş bölümden oluşmuştur. Özellikle Odessa merdivenleri bölümü gerek çekim teknikleri bakımından, gerekse estetik bakımdan oldukça başarılıdır. 1933 yılında Endonezya'da Hollanda donanmasına bağlı De Zeven Prevencien adlı zırhlıda çıkan isyana katılan denizcilerin mahkeme sırasında "Potemkin Zırhlısı" filminden etkilendiklerini söylemesi filmin ne denli etkili olduğunun göstergesidir.Eisenstein'ın daha sonra dört filmi daha izleyicisiyle buluştu. Bir çok filminin senaryosu hazır olmasına rağmen filmleri perdeye aktarılamamıştır. Özellikle Karl Marks'ın Kapital'ini filme almayı tasarladı. Bu filmle duygu ve düşüncenin bileşimini yaparak, işçi ve köylüleri diyalektik olarak düşündürmeyi amaçlamıştır.Eisenstein sinema sanatının yaratıcılarından biri ve kuramlarının etkisi sinemanın çok ötelerine uzanan bir estetikçiydi. Eisenstein ayrıca uzun yıllar devlet Sinema Enstitüsü'nde hocalık yapmıştır. Öğrencisi Vladimir Nijni'nin derslerde tuttuğu notlardan derlenen "Eisenstein Ve Sinema Dersleri" adlı kitap Agora Kitaplığı'ndan yayımlandı.

Kitap genellikle Eisenstein'ın derslerde öğrencilere sorduğu sorulardan ve cevaplardan oluşuyor. Kitabı okurken biz de bir öğrenci gibi Eisenstein'ın sorularına cevap arayarak kendimizi Eisenstein'nın sınıfının içinde buluyoruz.Kitap "Sahneye Koyma Çözümlemeleri", "Sahneye Koyma", "Film için görüntüleme", "Çerçeve" ve "Düzenleme Sorunları" bölümlerinden oluşuyor.
Teknik sinema bilgisi kitaplarının aksine bu kitap oyuncuların giysileri, mekanın özellikleri, dekorun yerleştirilmesi, kameranın açısı ve müziği filme oturtma konularına estetik açıdan yaklaşmaktadır.

KİTAPLIK NO:6

Sergei Mihailoviç Eisenstein, Kısa Film Senaryosu, Türkçesi: Osman Akınhay, Agora Kitaplığı, 2008, 96 s.

Sinemanın gelmiş geçmiş en büyük ustalarından Sergei Eisenstein'ın burada okura bir kitap şeklinde sunulan "Kısa
Film Senaryosu" metninin kaynağı, 2. Dünya Savaşı başladığında kısa filmler hazırlamanın Sovyet sinemasının karşısına bir görev olarak dikilmesinin sonucudur. Kendi saptamasıyla "Sovyet sinemasının önüne daha önce gelmemiş bulunan bu 'kısa film repertuarı hazırlama' görevi" karşısında Eisenstein, genç öğrencilere düzenli dersler vermekte olduğu Devlet Sinematografi Enstitüsü'nde 'büyük bir savaş sırasında' kısa film çekmenin temel özelliklerinin neler olması gerektiğine kafa yorar ve bu çabalarını öğrencileriyle paylaşmaya özen gösterir.
Elinizdeki bu kitap da, Eisenstein'ın Nazilerin 22 Haziran 1941'de Sovyetler Birliği'ni işgal etmelerinden sonraki aylarda verdiği iki derste yaptığı konuşmaların ve somut örneklerin analizi üzerinden öğrencileriyle yaptığı tartışmaların metnidir.

KİTAPLIK NO:5

Andrey Tarkovski, Mühürlenmiş Zaman, Türkçesi: Füsun Ant, Agora Kitaplığı, 2008, 224 s.

Koca bir evreni içinde taşıyan insan: işte benim tek ilgi odağım. Zira hayat, her zaman hayal gücümüzden daha zengindir. Bu yüzden gerçek bir sanatçı, ancak kendisi açısından hayati bir zorunluluksa yaratma hakkına sahiptir. Ben de sinema sanatıyla seyirciye, hayatın gerçek akışını neredeyse hiç bozmadan aktarma yeteneğini taşımak istiyordum. Sinema sanatının gerçek 'şiirsel' özü burada yatar.Benim 'kurgu sineması'nı reddetmemin sebebi, seyircinin perdede gördüklerini kendi deneyimleriyle bağdaştırmasına imkân tanımamasıdır. Biz sanatçıların taşıdığı tek sorumluluk, kendi yapıtlarımızın düzeyini yükseltmektir. Nitekim ben de kendi filmlerimde hep, birlikte yaşadıkları insanlara bağlı olmalarına, yani özgür olmamalarına rağmen
'içlerindeki' özgürlüğü korumasını bilen insanları anlatmak istemişimdir."

KİTAPLIK NO:4

Hakan Savaş, Sinema ve Varoluşculuk, Altıkırkbeş Yayınları, 2003, İstanbul, 268 s.

20. yüzyılın ayırt edici özelliklerinden biri de, bu yüzyılın
felsefesi ile sanatı arasındaki güçlü işbirliğidir ki, bu işbirliğinde, çağdaş bir felsefe olarak varoluşçuluğun da önemli bir payı vardır. Varoluşçu felsefeyi dar anlamıyla felsefenin sınırları içinde kalmaktan çıkartarak sanatla buluşturan ise "insanın kendini arayışı" olduğu söylenebilir.

Sinema sanatı ile varoluşçuluğu bir yerde buluşturan da aynı arayış, aynı uğraştır. Çağdaş insanın kendini arayışının izini, -yaşamın ve insanın bütünlüğünü hiç gözden yitirmeksizin- felsefede ve sinemada sürmek, varoluşçuluk ile sinema
arasındaki ilişkinin boyutlarını açığa çıkartmak bu kitabın konusu olmakla birlikte, asıl amaçlananın sinemaya felsefe ile bakmak, felsefi bakışı film çözümlemesi ve eleştirisine taşımak olduğu söylenebilir. Başka bir deyişle, "Sinema ve Varoluşçuluk" başlığını taşıyan bu çalışmadan beklenen, felsefe ile sinema arasında kurulacak bağda bir ilmek atabilmek ve felsefi bakışın sinema sanatını değerlendirme yönünde sağlayabileceği olanaklardan hiç olmazsa bir bölüğünü tanıtarak, örneklendirebilmektir.

KİTAPLIK NO:3

Edward Dmytryk, Jean Porter Dmytryk, Sinemada Yönetmenlik, Oyunculuk, Kurgu, Çeviri - İbrahim Şener, Doruk
Yayınları, Sinema Dizisi, 250 s.

Edward Dmytryk, yirminci yüzyılın neredeyse tamamına uzanan
yaşamını sinemaya adamış biri, bir öykü anlatıcısı. Ancak, Dmytryk yalnızca anlatmakla yetinmemiş, aynı zamanda nasıl anlatılacağı sorusu üzerine tüm yapıtları boyunca kafa yormuş, dahası bu yorucu uğraşı gerek yaşamsal gerekse sinemasal bir ilkeye dönüştürmüş bir yönetmen. Elinizdeki kitap, işte bu uğraşın ürünü.

Bu kitapta Dmytryk, kurgucu ve yönetmen olarak sahip olduğu 50
yıllık sinema deneyiminden, yaklaşık 30 yıllık akademik geçmişinden süzerek edindiği birikimi bizlerle paylaşıyor. Sohbet eden birini dinler gibi okuyacağınız bu kitapta bir filmin oluşum evrelerini bizler için özetliyor, bizzat tanığı olduğu sinema tarihinden örnekler ve anekdotlar vererek yaratıcı süreçlerin izini sürüyor. Oyuncu, kurgucu, senarist ya da yönetmen olmanın ötesine geçerek sinemacı olmak isteyenlerin gereksindiği kavramsal ve pratik donanımla ilgili ipuçları sağlıyor. "Başlangıçta söz vardı... ve söz Tanrıydı." Sinemada Yönetmenlik, Oyunculuk, Kurgu; yalnızca sözü söylemekle yetinmeyip sözün kendisi olmanın peşinde koşanlar için vazgeçilmez bir kaynak.

BİR KISA FİLM

YAZAR KADROMUZ

Fotoğrafım
Yazsam roman olmayacak hayatımı bir kaç cümleye de sığdıramayacağım için herkesin güneşi kendine diyerek tatlıya bağlıyorum